“2020 – Florence Nightingale’in Doğumunun 200. Yılı”
Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dekanı, değerli dostum Prof. Dr. Ayişe Karadağ “Hemşirelik Haftası” dolayısı ile bir video göndermişti. Ben de bu ayki köşe yazımda; 23 yıl birlikte çalıştığım, en yakın tanık olarak Semahat Hanım’ın hemşirelik mesleğinin gelişimine katkıları dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Senatosu tarafından onaylanarak verilen fahri doktora sürecini aktaracağıma söz vermiştim.
Koç Üniversitesi, Hemşirelik Fakültesi, Semahat Arsel Hemşirelik Eğitim ve Araştırma Merkezi (SANERC) ve Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşlarının iş birliğiyle Hemşirelik Haftası kapsamında her yıl düzenlenen “Dünya Hemşireler Günü” programı bu yıl, COVID-19 salgını nedeniyle online bir toplantı gerçekleştirdi. Semahat Arsel “Koronavirüs salgınında, kıymetli sağlık çalışanlarımızın emekleri bizlere umut ışığı oluyor. Sağlık kuruluşlarımızda büyük bir özveriyle çalışan herkese minnetlerimizi sunarken, “12 Mayıs Dünya Hemşireler Günü” vesilesiyle kıymetli hemşirelerimize teşekkür etmek istiyorum. 2020 yılı “Florence Nightingale’in Doğumunun 200. Yılı” olması nedeniyle Uluslararası Hemşireler Konseyi, Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte 2020 yılını, “Uluslararası Hemşireler Yılı” olarak ilan etti ve “Hemşireler Günü”nün temasını da, “Hemşireler: Dünya Sağlığı İçin Öncü Bir Ses” olarak açıkladı. Kurucusu olmaktan her zaman onur duyduğum Vehbi Koç Vakfı Hemşirelik Fonu, Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi ve SANERC sayesinde mesleğine gönülden bağlı olan binlerce hemşire ile tanıştım. Hastalarımızın iyileşmesindeki eşsiz emeklerine, üstlendikleri hayati rollere ve örnek bir sorumluluk ruhuyla nasıl çalıştıklarına birçok defa şahit oldum. Koronavirüs salgınını yaşadığımız bu tatsız günlerde, hâlâ mutlu ve sağlıklı gelecek hayalleri kurabiliyorsak, bu hemşirelerimiz sayesindedir. Uzman, bilgili ve çağdaş hemşirelerimizle yaptığımız gönül birliğinin her zaman olduğu gibi bugün de bütün insanlarımıza ışık olmasını gururla izliyor, hepsine bir kez daha minnetlerimi sunuyorum.” ” diye mesaj vermişti.
Semahat Hanım’ın ne kadar duygulandığını ve gururlandığını biliyorum. Zira gençliğinden beri gönülden emek vermiş, neredeyse tüm yazışmalar elimden geçmişti. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hazırlanan “2020 yılı Dünya Hemşirelik Durum Raporu”nda yer alan bulguları Semahat Hanım yıllar önce gözlemlemiş ve yatırımını da o bilinç ile yapmıştı. Bu, ülkeme gerçekten büyük bir katkıdır.
COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinde hemşireliğin ele alındığı programda, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hazırlanan “2020 yılı Dünya Hemşirelik Durum Raporu”nda yer alan bulgular da açıklandı. DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, Dünya Hemşirelik Durum Raporu’nda, “Hemşireler sağlık sisteminin bel kemiğidir. Bugün, birçok hemşire Covid-19’a karşı verilen savaşta ön saflarda yer alıyor. Bu rapor, hemşirelerin sağlık hizmet sunumunda aldıkları önemli roller konusunda kati bir hatırlatma ve de dünyayı sağlıklı tutmak için ihtiyaç duydukları desteği almaları için yapılan acil bir çağrıdır” ifadesine yer verdi. Panelde, DSÖ’nün Şubat ayı sonunda pandemi ilan ettiği Covid-19 mücadele sürecinde, iyi eğitim almış, nitelikli ve deneyimli hemşirelere duyulan ihtiyacın bir kez daha ortaya çıktığına dikkat çekilerek, küresel sağlıkta hemşirelerin öncü ses olduklarına vurgu yapıldı. Bu kapsamda, Uluslararası Hemşireler Konseyi 2020 yılı Hemşireler Günü’nün temasını, “Hemşireler: Dünya Sağlığı İçin Öncü Bir Ses” olarak ilan etti. Dünya Sağlık Örgütü ve (DSÖ), Uluslararası Hemşireler Konseyi tarafından “ortaklaşa hazırlanan, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 191 ülkenin verilerinin yer aldığı 2020 Yılı Hemşirelik Durum Raporu’nda, 21. yy sağlık hedeflerine ulaşılması için hemşirelerin daha etkili hale getirilerek, güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Türkiye’de yaklaşık 200 bin hemşirenin görev yaptığına dikkat çekilen açıklamada bu sayının sağlık sektörün %39’unu oluşturduğu ifade edildi. Dünyadaki hemşire iş gücünün ise 27.9 milyon olduğu ve halen küresel çapta 5.9 milyon hemşire ihtiyacı bulunduğu kaydedildi. Bu amaçla, nitelikli hemşire iş gücü yaratılarak eksikliklerin giderilmesi, hemşirelerin karar alma süreçlerinde etkili rol almaları, liderlik pozisyonlarında daha fazla hemşireye yer verilmesi, hemşirelik eğitiminin iyileştirilmesi ve eğitimin lisans düzeyinde olmasına yönelik yatırımlar yapılmasının önemine dikkat çekildi.
Prof. Dr. Ayişe Karadağ “Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nin temel hedefi; bilimin ışığında, kaliteli hemşirelik bakımı veren, klinik alanda güçlü hemşirelerin yetiştirilmesi. Fakültemiz tüm planlamalarında ülkede, bölgede ve globalde bir bütün olarak hemşireliğin gelişmesini öncelik sırasına alıyor ve buna katkı sağlayacak çalışmaların öncülüğünü yapıyor. Her yıl VKV Sağlık Kuruluşları ile birlikte düzenlediğimiz, 12-18 Mayıs Hemşirelik Haftası programları ve iki yıldır Türkiye temsilciğini üstlendiğimiz “Nursing Now” kampanyası bu misyonun yansımalarından. Bu sene Covid-19 salgını sebebiyle Hemşirelik Sempozyumu’nun online platforma taşıdık. Türkiye’de hemşirelik mesleğini icra etmek üzere 141 hemşirelik lisans programında yaklaşık 1000 öğretim elemanıyla hemşire yetiştiriliyor. Bu okullarda halen ortalama 66.000 hemşirelik öğrencisi öğrenim görüyor. Sağlık Bakanlığı’nın sağlık insan gücü verilerine göre ise Türkiye’deki hemşire sayısının yaklaşık 200.000. Nasıl ki doktorlar için hayat kurtarır diye tanımlama yapılıyorsa iyi eğitilmiş bir hemşire de hayat kurtarır ve hasta bakımında önemli farklılık yaratır. Hemşireler sağlık sisteminin bel kemiğidir. Tarihsel olarak, bugün de olduğu gibi, hemşireler dünya çapında sağlığı tehdit eden salgınlara karşı gerçekleştirilen mücadelenin ön saflarında yer aldılar. Dünyanın dört bir yanında Covid-19 salgınıyla savaşırken merhametlerini ve cesaretlerini gösteriyorlar. Bu rapor, hemşireliğin sağladığı katkıyı vurgulayarak hemşirelik mesleğine yapılan yatırımın bir maliyet değil topluma fayda olduğunu teyit ediyor. Bu konuda doğru adım atmak, hemşirelik mesleğine yatırım yapmak önemli.” diye görüşlerini vurguladı.
İstanbul Üniversitesi Fahri Doktora Süreci:
1996 yılında Semahat Hanım ile çalışmaya başlamadan önce Sandoz’da Dr. Güzin Poffet ile çalışmaktaydım. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdikten sonra ilk iş hayatım da İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Halkla İlişkiler ve Dokümantasyon Müdür Yardımcılığı, İ.Ü. Bülteni Yazı İşleri Müdürlüğü idi. Rektörümüz Prof. Dr. Cem’i Demiroğlu idi. Florence Nightingale Hastanesi’nin de kurucusu. Sonuçta; tıp, hemşirelik, sağlık bilimleri ile yakından ilişkim ve belli düzeyde bilgim vardı.
2011 yılının sonunda Amiral Bristol Hastanesi Hemşirelik Okulu müdiresi, değerli dostum Gülsevim Çeviker bir gün beni ziyaret etti. Amiral Bristol Hastanesi (Şimdiki adı ile Amerikan Hastanesi) ile apayrı bir bağım vardı, zira ben o hastanede doğmuştum ve hayatımın içinde hep var olmuştu. Gülsevim Hanım, “Sizinle şimdilik bir sır paylaşmak istiyoruz. Semahat Hanım’ın hemşireliğe katkılarından dolayı fahri doktora almasını çok arzu ediyoruz. Bazı bilgilere ihtiyaç var, sizden öğrenebilir miyiz ve aramızda kalabilir mi?” demişti. Senato kabul etmez ise mahcup olmamak adına idi bu ihtimam. Tanıdığım akademik-uygulama hemşireleri çok ciddi çalışırlar. İşlerinde çok titiz ve akılcıdırlar. “Tıp ve Hemşirelik” bir bütündür, bunu Cem’i Bey’den itibaren bilirim. Florence Nightingale’e de çok saygım vardır. Semahat Hanım’ın “Rengigül çok ketumdur.” dediği gibi ben de o süreçte son kerteye kadar bu sırra sâdık kaldım. Sonra Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nezihe Beji ve Gülsevim Çeviker randevu alarak Semahat Hanım’a konuyu açıkladılar ve süreç başladı. Tüm toplantılara katıldım.
İlginç bir duygudur daha önce çalıştığınız bir yere değerli bir konuk olarak gitmek. İş birliği halinde olmak. İstanbul Üniversitesi Merkez Bina’ya, rektörlüğe gittiğimde daha önce birlikte çalıştığımız Rektör Özel Kalemi sevgili Reyhan Targan’ın beni güler yüzle, kollarını açarak karşılamasını hayatım boyunca unutamayacağım. Nur içinde yatsın. Yirmili yaşlarımızda gencecik yönetici yardımcılarıyken çok çalışarak, azimle daha üst makamları temsil ediyorduk. Bu, onur verici bir durumdur. İ.Ü. Halkla İlişkiler Müdürü Doç. Dr. Ergun Yolcu idi ve beni, eski çalıştığım makamda hürmetle karşıladı. Fahri doktora programını titizlikle çalışırken, birbirimizin dilinden anlamamız işlerimizi kolaylaştırdı. İşin mutfağını ve sunumunu bilmek her çalışanın hayatını kolaylaştırır. Prof. Dr. Nezihe Beji ile Senato Binası’nın eşi olan profesörler lokantasında öğle yemeğimizi yerken eski güzel günler aklıma gelmekteydi. Hayatımda en güzel armut Sicilian tatlısını, ızgara çeşitlerini bu tarihi mekânda yemiştim çalışırken değerli profesörlerle ya da babam bizi götürdüğünde. İntizam ve yarı-resmi ilişkiler her mekâna yansır. İstanbul Üniversitesi 1933 öncesinde Darülfünun, daha öncesinde de Harbiye Nezareti; benim için ayrı bir önemi ise annemin babaannesi Rengigül Hanım’ın 31 Mart Vak’asında öldürülen Adliye Nazırı Nazım Paşa’nın konağından (Beyazıt, İ.Ü.’ne bağlı konaklar) gelin çıkması idi. Ergun Yolcu Bey bana çok değerli kitabını hediye etti. İ.Ü. Bültenleri ile birlikte. Bayrak emin ellerde idi ve bu beni çok mutlu etmişti. Daha sonra tören günleri yaklaştıkça toplantılara sevgili arkadaşım, Koç Holding Halkla İlişkiler müdiremiz Şeniz Akan da dahil olmuştu. Benden mutlusu yoktu.
16 Mayıs 2012, Çarşamba günü fahri doktora töreni Mavi Salon’da gerçekleşti. Mavi Salon’da başka fahri doktora törenlerine de tanıklık etmiştim. Tüm davetliler itina ile seçildi. Davet sonrası ikrâmlar da öyle. Başta rahmetli Dr. Nüsret Arsel, Rahmi M. Koç, İnan Kıraç, Çiğdem Simavi, rahmetli Mustafa V. Koç, Ömer M. Koç, Nevbahar Koç ve Holding üst düzey olmak üzere tüm kıymetli konuklarımızı salona almış ve yerleştirmiştik. Konuşmalar yapılırken, bildiğim halde dinlerken heyecan yapıyor ve gözlerim doluyordu. Bazı davetlerde Ali Bey “Bu yazıları sen yazıyorsun, dinlerken de ağlıyorsun. Bu ne sevgi.” diye bana sarılırdı. Tören sonrasında ikrâm bölümüne geçildi. Büyük salondan Merkez Bina’nın bahçesi ve ağaçlı uzun yolu gözükür. Bir an cam kenarında dururken Ömer Bey yanıma geldi ve teşekkür etti. Nazım Paşa ve Rengigül Hanım’dan konuştuk. Abdülhamid’in marangozluk harikası kitaplığından. İ.Ü. Merkez Bina’nın dili olsaydı da konuşabilseydi, ne tarihi bilgiler aktarırdı bize. Nüsret Bey, Koç Ailesi, akraba, dost ve konuklardan teşekkür almaktan mutlu olmuştum. Semahat Hanım da hem teşekkür etti hem teşekkür kartı yazdı. Vehbi Bey’den alışkanlık “Söz uçar, yazı kalır.” ve bir zarafet göstergesi.
Fotoğraf: Doç. Dr. Ergun Yolcu’nun “1453’ten Günümüze İstanbul Üniversitesi” kitabından 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk’e Milli Mücadele’nin önderi olarak fahri müderrislik unvanı verildiği sayfa ve Semahat Hanım’ın bana yazdığı teşekkür kartı.