“ Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan; fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma.” MEVLANA
“İnanamayacaksın bak sana, ne anlatacağım! Ama sakın kimseye söyleme!”
“Sana, bomba havadislerim var!”
“Sana, bir sır vereceğim!”
İşte, zincir bundan sonra başlıyor maalesef!
O ne dedi, bu ne dedi, kim dedi, ne zaman dedi.
Dedi, demiş, öyleymiş… Derken, zaman nasıl kalitesiz boşa harcanır hikâyesi yazılır!
Kabul edelim “DEDİKODUYU, SEVİYORUZ”.
Enerjiyi doğru yere kanalize etmeyi bilmediğimiz ve dengelemediğimiz için sürünüyoruz..
Yaratmak yerine gömmekten besleniyor, sonra hiçbir şey olmamış gibi rutin karakterli hayatlarımıza devam ediyor “MIŞ” GİBİ yapıyoruz.
İstisnalar kaideyi bozmaz diye de devam ediyoruz.
Komşunun evinden sabah kahvesinden çıkan kelli felli sözüm ona edep adap bilen koca koca fertlerin komşusunun evi hakkındaki konuşmalarını duyalı çok olmuyor mesela ..
Bunun yaşı yok. Ama ilginç gelen yapacak, yaratacak bir şeyleri olmayan insanların
Beyinlerini, ruhlarını doğru kullanmadıkları.
Kim nasıl mutlu ise öyle yaşasın kuralı burada pek geçerli değil.
Hani ayıp, hani günah, hani yargısız infaz vardı ya!
Hani kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, karşındakine yapma
Hani çuvaldızı ilk önce kendine batır!
Hani dinlemeden, gözlemlemeden yargılama!
Diye bilinen, dilimize, beynimize pelesenk olmuş düşünce ve söz kalıplarının;
Sanırım görevlerini, anlamlarını sindirememişiz.
Ruhumuzun, nereden beslendiğine dikkat etmek gerekir.
Yıllardır süregelen takribi 36 yıla tekabül eden dostlarım var.
Gelmişi, geçmişi masaya yatırdığımızda , bizlerde normal gördüğümüz
Normalleştirdiğimiz “Dedikoduyu yapmışızdır elbet!
Neticede kimse mükemmel değil.
Lakin mükemmeli oynayan çok!
Farkındalığa adım attığımızda, besin kaynağımızı değiştirdiğimizi gördük.
Sizi, birbirinize kırdırmaya çalışanlar (iş &özel yaşamda) hep var olacaktır.
Kişi , kendini bulduktan sonra , inanın hiçbir olumsuzluğa tepki vermiyor.
Konuşmaları, düşünceleri, davranışları berraklaşıyor!
Biz 4 kafadar ne yapıyoruz, onu paylaşayım sizlerle.
Tıkandığımız noktada, farklı bakış açılarına sahip olmak için beyin fırtınası yapıyoruz
Olasılıkları, riskleri, karşı tarafın ne şekilde düşünebildiği noktaları üzerinde alış veriş yapıyoruz.
Bize ters gelen, yanlış algıladığımız her türlü şeyin ,belki başka türlü olabileceğini tartışıyoruz.
Kişiyi değil davranışı eleştiriyoruz!
Herkesin anlamasını beklemiyoruz.
Nerede susmamız , nerede topa girmemiz gerektiğini biliyoruz!
Açığımızı kapamak yerine, telafi ediyoruz.
Ve Sokrates’in 3 filtresini kullanıyoruz.
Bir gün bir adam Sokrates’e: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” der.
Sokrates: “Bir dakika bekle” diye cevap verir ve devam eder: “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna Üçlü Filtre Testi deniyor”. Adam merakla: “Üçlü Filtre?” diye sorar.
“Doğru” diye devam eder
Sokrates. “Benimle arkadaşın hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek iyi bir fikir olabilir.
Bu ona üçlü filtre dememin sebebi. Birinci filtre:
“Gerçek filtresi. Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğundan emin misin?”
Adam: “Hayır, aslında bunu sadece duydum.” “Tamam” der,
“Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun…
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, yani iyilik filtresini.
Arkadaşın hakkında bana söylemek istediğin şey iyi bir şey mi?” diye sorar Sokrates.
Adam Sokrates’e: “Hayır, tam tersi” diye cevap verir.
Sokrates: “Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.
Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.
İşe yararlılık filtresi; bana arkadaşın hakkında söyleyeceğin şey benim için yararlı mı?” diye sorar.
Adam şaşırarak: “Hayır! Gerçekten de değil!”
Sokrates: “İyi o zaman. Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse ve yararlı değilse, bana niye söyleyesin ki!” der.
Filtrelerinizi temizlemeniz dileğiyle
Sevgiyle kalın